Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Tarihte Bir Kadın: Alieen Wuornos

Resim
   İlk kadın seri katil..    Seri katil ve bir kadın kelimesi birbirine her ne kadar zıt gibi görünse de dünya 20. Yüzyılın ikinci yarısı tarihe bir kadın seri katil bıraktı.    Alieen Wuornos bir seri katil olmasına rağmen kamuoyu gözünde ve vicdanında masum kabul edilir. Bir kadının hayatı boyunca maruz kaldığı saldırganlık ve şiddetin doğal bir tepkimesini temsil eder. Alieen bir katil aynı zamanda kurban ve kadın olmasından kaynaklı maruz kaldığı ağır psikolojik travmalar yaşayan çoğu kadın örneğinden sadece biridir.    Bu kadın(lar) yargılanmaktan önce anlaşılmayı hak ediyor. Tabi ki şiddete ve saldırganlığa karşı tepkisi herkes tarafından aynı kabulleri görmeyebilir. Ama anlaşılmayı ve sonuna kadar dinlenmesi toplumsal yaralarımızdan birininin sarılması hususunda bir borçtur.      Alieen, herhangi bir kadın veya herhangi bir insan nasıl bir (canavara) dönüştürülür?  Bu gözden kaçırdığımız ama hepimizin hayatında a...

Tarihte Bir Kadın: Emma Goldman

Resim
   Son nefesine kadar toplumun dayattığı herşeye karşı  mücadele eden bir kadın..      Emma Goldman..    Duruşu, konuşması ve fikirleriyle her çağın hırsızlarına korku salan bir Emma Goldman geçti dünyadan. 27 Haziran 1867'de Rusya'da doğan bu kadın yaşamının başında 16 yaşındayken babasının zorla yapmasını istediği bir evliliğe karşı durarak ilk mücadelesini verir. Hayatına Amerika'da devam eden Goldman, Haymarket olayından etkilenir ve haksızlığa karşı sert bir mücadeleye girerek hayatı boyunca savunduğu işçilerin, kadın haklarının, ezilmişlerin yanındaki yerini alır.    Sert söylemleri, cesur konuşmaları yüzünden defalarca tutuklanan Goldman savunduğu fikirlerden asla vazgeçmemiş her zaman hissettiğini topluma yüksek sesle aktarmıştır.    Kapitalizmin boğucu haksızlığı ve adaletsizliği karşısında ezilen işsizlere "iş isteyin, eğer iş vermezlerse ekmek isteyin, ekmek vermezlerse ekmeğinizi alın." diyerek tarihe geçen...

Tarihte Bir Kadın: Louise Michel

Resim
O bir öğretmen, yazar, şair ve başkalarını kendi adına şiirler ve methiyeler yazdıracak kadar onlara ilham veren muhalif bir Kadın.   1830'da Fransa'da dünyaya gelen bu kadın, yaşamı boyunca işçilerin ve yoksulların mücadelesi için savaştı. Duruşu, inancı, mücadelesi, cesareti yanındakilere ve bize ilham kaynağı oldu. Feminen duruşun aksine devrimci düşünceyi benimsedi. Ve Paris Komünü'nün ön saflarda yer aldı. 3. Napolyon'a karşı geldiği için öğretmenlik yapması yasaklandı. Paris Kömünü' nün bastırılmasından  sonra tutuklandı ve sürgüne gönderildi.   Her seferinde davasındaki kararlılığını belirtmekten çekinmedi sesini yükseltti. “Kendimi savunmak ve birilerinin beni savunmasını istemiyorum. Tüm varlığımla toplumsal devrime aitim ve bütün davranışlarımın sorumluluğunu kabul ediyorum. Yaptıklarımı bilerek ve isteyerek yaptım.” deme cesaretini gösteren bir kadın oldu.   Louise Michel'in askeri mahkemenin önünde söylediği şu söz ortak inancımızı pekiştirir:...

Bize Kalan Miras 1

İnsanlığın nerden geldiğini  hepimiz merak ediyoruz. Bunun için türlü araştırmalar yapıldı, kaynaklar ve arşivler talan edildi, yüzlerce tez ortaya atıldı. Elbette hak edilir bir değer taşıyan bu konu kolayca kapanmaz. Somut ve soyut her türlü enformasyona açığız. Voruluş sırrımızın her ne kadar günlük rutinimizde fazla bir önemi yoksa da merak duygumuz bizi keşfetmeye sürükler. Evet, bir evrenin varolduğuna içerisinde yaşam denilen mucizelerin kendine yer bulduğuna sonsuz inancımız var. Bu  konuda hemfikiriz. İnancınız ne olursa olsun ister Tanrı’nın, ister Allah’ın, ister leylekleri bu döngüye dahil edin. Bu ‘genetik’ inançlarınızı sorgulamak adına bir teşebbüsüm yok, olamaz da. Konumuz bizim bu Dünya’ya neden ve nasıl geldiğimiz olmayacak bu sohbette. Sadece biz insanlar ve diğer insanlar. Parantez açmak istediğim konu insan(lar) insan(lar)’a ne yaptı, hangi düşünceleri miras bıraktı. Bugün geldiğimiz nokta, gelmek zorunda olduğumuz  nokta mı? Başka bir insanl...

Demokrasi'yi beklerken..

Dillere pelesenk olmuş bu ölü kavram hergün yüzlerce defa diriltilip eşzamanlı olarak vicdanlarda öldürülüyor. Bu kavrama bu makus talihi neden yaşatıyoruz? Hepimizin ille de demokrasi dediği yönetim biçimlerinde "Demokrasi"yi neden tam olarak yaşatamıyoruz? Herkesin demokrasi ile ilgili tanımı farklı olabilir. Genel kabul gören ve literatürde karşılaştığımız tanımı, demokrasi sözünün etimolojik kökeni “demos” (halk) ve “kratos” (egemenlik) kelimelerine dayanıyor. Kısaca Demokrasi,  halkın egemenliği demektir. Halk, halkın  egemenliği kavramından birşeyler bekliyor. Esas sıkıntı burda başlıyor.. Bu kavramdan birşeyler beklemek..  Beklentisi olan halkın yaşama faslına geçmesi imkansız oluyor. Çünkü Demokrasi kaf dağının ardında değil ya da leylekler  getirmiyor. O zaman neden oturup bize gelmesini ya da birilerinin bize tepside sunmasını bekliyoruz. Ki zaten gelmez o. Yaşam biçimi olarak hayata geçirilir.  Demokrasi kavramını reel hayatına geçirmeyen...

O'nun Adı Ömür!

  Şehiriçi otobüsün bunaltıcı kalabalığıyla gürültünün arasında kaybettiğim dengemin boşalan koltuğa oturup, karşımda O'nu gördüğümde ismini koyamadığım farklı bir duyguyla değiştiğini damarımda akan kanda bile hissettim. Kalp ritmimde düzensizlikle beraber bakışlarım istemsizce O'nun yüzüne kilitlendi..    Tedirgin gözleri bir sağa bir sola doğru hızlı hareketlerle gidip geliyordu. Bakışları hiç bakmadığım gibi bakıyordu kuru görüntülere. Herşeye hakim ve herşeyi boşvermişlik ikilemi arasında evrenin o küçücük alanında hükmediyordu tarihin tozlu ve çetin yaşanmışlıklarına..    Bu adam kimdi? Yüzü nasıl olur da herkesten farklı şeyler anlatıyordu?    Hava rüzgarlı ama sıcaktı. Kışı ardında bırakan bu mevsimde üzerine  kazak ve üstüste iki mont giyinmişti. Korktuğu, soğuğun bedenine çarpması mı yoksa insan ömrünün bitirebileceği sebepler mi diye düşünürken gözlerime hiç bakmaması huzurumu kaçırmıştı. Gözünün içine bakmak isteği içinde toplumu...

Yalınayak ben

Yalın ayak yürümek isterdim Koşulsuz merhametin imparatorluğuna.. Dilini bilmediğim insanlardan geçmek.. Metrekaresini bilmediğim acılara selam vermek isterdim.. Dünya üzerinde hiç sarf edilmemiş cümlelerle yaşamak isterdim Şartların şekil vermediği topraklara yüz sürmek.. Adil bir infaz falan isterdim mesela.. Soluk soluğa inanmak için hayallere Gece güneşinde ısınmak isterdim... Umudun göç etmediği ütopyalarda toprağın kokusunu almak.. Seferi telaslarin yağmurunda ıslanmak isterdim.. Göğe baktıkça inanmak Inandıkça gülümsemek isterdim..

SANSÜRSÜZ!

   İnsanlık tarihi bilinmeyenleri günyüzüne çıkarmak suretiyle günümüze kadar uzun ve meşakatli bir yol aldı. Yolda önüne çıkan tüm engellere rağmen bilginin gücü ağır bastı ve bizi modern dünya istasyonuna ulaştırdı. Vardığımız en son durakta bizi ilk geldiğimizden çok farklı bir dünya karşıladı. İnsan eliyle yaratılmış bu koca kavram karmaşası, bilginin sırtına dayanmış olsa da aslında çoğu bilgiyi de bizden sakladı ve saklamaya devam ediyor..    Bilginin özgür ve halka açık olması alternatif olarak sarıldığımız demokrasi rejiminin vazgeçilmezidir. Her yönetimin buna karşı olan hassasiyetlerinin farklı olduğunu görüyoruz. Buna karşın insanlığın bilgiye olan muhtaçlığı ve iştahı tüm kuralların üstünde bir yer edinmiş. Beyin ile bilgi arasında hiçbir duvarı sıva tutmamıştır.    Bir insanın bilgiyi reddetmesi fiili eylemlerin ötesinde psikolojik baskının stratejik olarak yönlendirilmesi sonucu kitlelerde filizlenir. Kitlelerde yaratılmış yoğun atalet hal...

Modern Zombiler

   İki katlı bir binadan bakıyorum kalabalığa..    Gürültülü bir sessizlik bir insanı ancak bu kadar rahatsız edebilir. Görüş mesafeme girip çıkan yürüyen, koşan, telaşlı, terli, umursamaz, yaşlı, genç erkek ve kadınlar dengemi bozuyordu. Acının beden bulmuş hali olan insan yığınları bir bir görünüp kayboluyordu gözümün önünden..    Algılarım tıkanıyor baktıkça..    Doğum ve ölüm arasındaki sıkışmanın yansımasını izliyorum. Ve hava umursamaz bir tavırla kapanıyor içine. Hava ağlamaklı ve görkemli bir hüzün barındırıyordu içinde. İnsan seline darılmış olmalı diye düşünüyor insan umutsuz karanlığına baktıkça..    Akla gelen ilk soru nereye gidiyor bu insanlar ne için koşuşturuyorlar. Bir yerden bir yere gitmek için mi nefes alıyorlar yoksa nefes almak için mi bir yerlere gidiyorlar?    Sarsıcı bir tempo tutuyor herkes.. Duygusal bir şarkının ayrı notaları gibi birbirlerinden habersiz varolma savaşı veriyorlar. Yol boyunc...

İYİ, KÖTÜ, UNUTULMUŞ

Bir şehir yaşadım. İsmi Hz. Nuh’un son rotası olması dolayısıyla Şehri-Nuh, diplomatik olarak Şırnak, halk dilinde Şırnex, yaşam standardı olarak kara bir coğrafyanın tüm geçmişi ve geleceği. Unutulmuş yaşamların merkez üssü, heybetli acıların suya ve toprağa iyice sinmiş görüntüsü karşılar sizi bu şehre ilk ayak bastığınızda. Bu tanışma size farklı hissettirecek fotoğraf karelerinden ilkidir. Rutubet dolu insan bakışları hem şehri hem geçmişi hem de mevcut durumu anlatıyor yavaş yavaş. Şehrin kalbine indikçe kalbinizi daha sıkı tutmanız bu durumu görmezden gelen diğerlerinden farklı olmanız açısından önemle rica olunur. 81. şehrin hikayesine ilk adımı atmış bulunmaktasınız. Tatil olmaktan uzak bu yolculuk geliş amacınıza göre farklı anlamlar da kazandırabilir. Kaçak bişeyler harici Nuh'un mirası da ilginizi çekmiş olabilir. Yapmak istediğiniz ne olursa olsun her yerde anlatacağınız bir anınız olacağına ve çoğu zaman kimsenin çok umursamadığı bir sohbet masasında kullancağınız...

Çimen'e Merhaba!

Elazığ'ın keskin soğuğu altında, kalabalık caddesinden aklınızda rota çizerek geçmeyi umduğunuz yollarda karşınıza küçük eller çıkar aniden. Bu şehirde yeni değilseniz hergün bu olayla karşılaştığınız için muhtemelen size uzatılan masum ve mahçup gülümsemeye aşinasınızdır. 'Abla..., Abi.....? Peçete ister misiniz?' Bu cümle küçük bedenlerin yüreğinin en uç noktasından kulağınıza bir yol çizer usulca... Bu sizde bir şok dalgası oluşturur mu oluşturmaz mu bu soruyu kendinize sormanız lazım. Ama görünen o ki çoğunlukla bu soru karşısında aklınıza aceleniz olduğu gelir. Kolunuzu hafifçe döner onunla gözgöze gelmemeye çalışır ve yolunuza devam edersiniz. Çünkü soruyu soran çelimsiz, kötü giyinmiş, hergün görmekten bıktığınız, Suriyeli mi değil mi tam kestiremediğiniz bir çocuktur. Ne diye muhatap olasınız ki... O da öyle biri.. Çimen.. Hozat Garajında aniden çıkabilir karşınıza. Elinde bir paket peçete ve ürkek bakışlarıyla sorusunu sorar. Esmer yüzü, soğuktan titreyen bed...

Kelebek Etkisi..

Resim
Umut insanda diyor Nazım Hikmet.. Dünyayı leş haline getiren insanlara inat umudu yine insanda arıyor.  Kaybettiklerimiz ve kazanacaklarımız kısacık bir cümlede ancak bu kadar iyi tanımlanabilirdi.. Yol, yöntem, harita ya da adına ne derseniz diyin yaşadığınız ve sizin dışınızda  bir yerlerde nefes alan insanların kapladığı metrekare için huzur ve adalet tesis etmek için gerekli her şey tozlanmış vicdanların sadece silkelenmesine bağlı. Çözümü her ne kadar kaf dağının ardında arasak da bir şeylerin kısmen ya da tamamen tükenmiş olduğu konusunda kendimizi kandırsak da Hayır… Bunlar sadece hantal beyinlerin ve kiralık vicdanların söylemleri. Bir şeyler herkes bitmeden bitmez. Hergün yeni bir nefes katıldıkça aramıza bitmemeli de. Evet, hepiniz bir şeylerin iyiye gitmesini istiyorsunuz. Eminim hepiniz çok iyi niyetlisiniz. Ekran başında duyduğunuz savaşlar ve ölümler için timsah gözyaşınızı yanağınız ile vicdanınız arasında döküyorsunuz. Hayır duanızı edip sonrasında dizi...

Kurallar ve Toplumsal Düzen

Kurallarla doğar, kurallarla büyür, kurallara ölürüz.. Insanlık tarihi başladığında,sınırlı sayıda olan  kurallar silsilesi bugün hayatımızda bambaşka bir anlam taşıyor. Süreç tam olarak bilinmese de devasa kurallar kafesinin içinde sıkışmış kendimizi özgür hissetmek için başka kurallara sığınan  topluluğundan başka birşey değiliz.  Bugün aldığımız her nefes belirli bir kurala uyularak, iş hayatı, eğitim hayatı hatta özel hayat bile ister yazılı ister kültürel bir takım otoritelerin denetimi altında. Ilkel çağlarda insanlar belirli kurallar çerçevesinde mi hayatlarını idame ediyorlardı yoksa içgüdüsel kurallar mı vardı diye sorarsanız. Hayır  yoktu. Bir bebeği düşünelim, doğduktan sonra yaşamını devam ettirebilmek için gerekli herşeye sahip. Bir anayasa olmadan kişisel ihtiyaçlarının farkında. Acıktığında ağlama refleksi vermesi gibi. Aynı şekilde bebeğin annesi de bebeği için yapması gerekenleri içgüdüsel olarak bilip yapmakta. Hayatının ilk evresinde bir kurala ...