Çimen'e Merhaba!
Elazığ'ın keskin soğuğu altında, kalabalık caddesinden aklınızda rota çizerek geçmeyi umduğunuz yollarda karşınıza küçük eller çıkar aniden. Bu şehirde yeni değilseniz hergün bu olayla karşılaştığınız için muhtemelen size uzatılan masum ve mahçup gülümsemeye aşinasınızdır.
'Abla..., Abi.....? Peçete ister misiniz?' Bu cümle küçük bedenlerin yüreğinin en uç noktasından kulağınıza bir yol çizer usulca...
Bu sizde bir şok dalgası oluşturur mu oluşturmaz mu bu soruyu kendinize sormanız lazım. Ama görünen o ki çoğunlukla bu soru karşısında aklınıza aceleniz olduğu gelir. Kolunuzu hafifçe döner onunla gözgöze gelmemeye çalışır ve yolunuza devam edersiniz. Çünkü soruyu soran çelimsiz, kötü giyinmiş, hergün görmekten bıktığınız, Suriyeli mi değil mi tam kestiremediğiniz bir çocuktur. Ne diye muhatap olasınız ki...
O da öyle biri.. Çimen.. Hozat Garajında aniden çıkabilir karşınıza. Elinde bir paket peçete ve ürkek bakışlarıyla sorusunu sorar. Esmer yüzü, soğuktan titreyen bedeni, yorgunluktan afallamış bakışları, içinize işleyen hüzünlü ve masum yüzü ile...
Çimen'e 'Merhaba' demek ne kadar mantıklıdır? O'nun hikayesini öğrenmek ve konuşurken sesindeki titremeyi duymak kalbinizin ritminde ne kadar değişiklik yaratır?
Çimen'e Merhaba...!
Çocukların sığdırılmaması gereken bir sürün kalıptan birinde yaşıyor Çimen..
Bitişik kaşlarındaki hareketlilik onun heyecanlandığını ele veriyor hemen. Peçetesinin fiyatının ne kadar olduğunu sorduğunuzda ise esmer gülümsemesi ve yüce gönüllülüğüyle size 'Ne istersen onu ver' deyişi kalbinizde kocaman bir buz dağının patlaması sonrası yorgunluğu verir. Kapitalist sistemin zalimliğiyle tanışmamış Çimen size fiyat biçmez. Çünkü onun kar amacı yoktur. O sadece mahkum olduğu kaderin gereklerini yerine getiriyordur. Kocaman insanların çarpa çarpa geçtiği yolda onun hayatını güzelleştirecek tek şey onun için elinizi cebinize atıp çıkardığınız bozuk paralardan ibarettir. Çünkü öğretmeni ona boya kalemi almasını söylemişti. Ve onun da akranları gibi babası ya da annesinden isteyip anında istediğini alma lüksü yoktu. Annesi bir iki metre ilerde onun tabiriyle 'para toplamak' için insan kalabalığının kısmen müsade ettiği soğuk ve ıslak kaldırımda oturmuş 'para topluyordu.' Babası ise çöp toplayarak altı çocuğun ekmeğini kazanmak için sokak sokak dolaşır. Çimen'in ailesinin durumu iyi değil. Bunu kendisine sorduğunuzda çekingenliği bütün umutların ve güneşin üstünü örtecek kadar yoğundur. Oyun oynamanın daha iyi bir seçenek olduğunu belirten Çimen yapılabilecek bişey olmadığını sadece yarın öğretmenin söylediği gereksinimleri getirmek için çalışması gerektiğinin farkında.. Bunu kendisi istememiş ve başka bir ihtimalin olması onun hüzünle karışık gülüşünü daha da ortaya çıkarıyor.
Belki bu kadar erken çalışması gerekmeyebilirdi. O da diğer çocuklar gibi bazen şımarıklık yapıp yaşının gereklerini yerine getirebilirdi. Yaşaması gereken tek acının oynarken düşmesiyle dizinde oluşacak acıdan öte olmaması gerektiği acaba daha önce ona söylenmişmiydi.. Yoksa onun dünyası çok mu küçük. Durumun yarattığı kalıpların içinde sıkışıp kalmasının adaletsiz bir durum olduğunu acaba ne zaman farkedecek küçük Çimen? Ailesiyle acaba kaç defa bu konuları konuşmuştur.
Kendini karanlık bir denizde sesler arasında kaybolmuş gibi hissediyor mudur?
Çimen'i anlamanın bize ağır geldiğini farkettim. Herşeye rağmen gülmesi ve mahzun yüzündeki ifade aşılamaz paradokslar yaratıyor kafalarda. Koşulların acı olması Çimen ve Çimen gibi daha bir sürü minik bedenlerin mahkum edildiği bir toplumsal gerçeği yansıtıyor. Gerçeklerin acı olmasının yanında bir de bu gerçekler görünmezden geliniyor. Yoğun geçen hayatların içinde yoldaki 'küçük ayrıntılar' çok da önem arz etmiyor. Boya kaleminin Çimen'in hayatındaki coşkusu, kimsenin bir çay parasıyla denk düşmüyor. Çimen'in mutlu olması da varılacak yere iki dakika geç kalınmasıyla bir değil ne yazık ki? Telaşlı insan bedenlerine hitap edememek Çimen'in güzel yüzünden kaynaklanmıyor. Herkesin görmediği bir insan olmak O'nun ve ailesinin alnına çiviyle kazılmışçasına yoklar. Ve herşeyden öte varlığının sadece kaldırımda oturduğu yer ve sokakta kapladığı metrekare kadar olduğu gerçeği de O'nun suçu değil.
O'na dönüp bakmak zaman kaybettiriyor.. O'na dönüp bakmamak ise insanlığı..
Yorumlar
Yorum Gönder