Medeniyetten ölüyoruz!
Adına medeniyet denilen 'şey' keşfedildiğinden beri gezegende ekolojik bir kıyamet yaratıldı. İnsanların insanlara karşı işgali bir yana insanların doğaya karşı bir savaşı söz konusu. Bunun sonucunda türler yok oldu, iklimler değişti, doğal denge bozuldu. İnsan işgali, önce doğayı sonra kendi aralarında bitmez tükenmez bir kavgaya, yıkıma ve yok etmeye girişti.
Uygarlığın çaldığı çanlar, bize acil iki durumu işaret ediyor; küresel ısınma, petrol kullanım seviyesi. Duymazdan geliniyor belki ama bu ekolojik çöküşün sebebi sensin. Senin ihtiyaçların..
Şu konuda bir parantez açıp öyle devam edeceğim. Bu konuda bilinçlenmemiz bilinçli olarak engelleniyor. Bunun bir örneği çevreci örgütler-kuruluşlar ve sinema sektörü. Çoğumuzun yakından tanıdığı doğayı koruma adına faaliyet gösteren o yeşil örgütler gibi örgütlerin takındığı maskenin altında kapitalist ve doğayı sömüren ilişkilerin bir ayağı haline gelmesidir. Diğeri sinema sektöründe bize gösterilen olası senaryoların yavanlığı ve insan kafasında normal bir süreç gibi yer edinmesidir. Olası senaryo daha kötü ve geri dönüşü olmayacak bir süreç. Ayrıca hiçbir kahramanın bir etkisi ve yetkisi olmayacak. Belki çoğu insan o senaryoları gördükten sonra pencereden dışarı bakıp hala yeşil bir ağaç olduğu için şükrediyor olabilir. Muhtemelen filmin amacı gerçekleşmiştir nasıl olsa daha herhangi bir olumsuz durum söz konusu değil hala yeşillik var ve hayvanlar geziyor. Artık vicdanınız rahat olabilir.
Kapitalizmin vahşiliği altında yok olan doğayı ve vahşice öldürülen hayvanları görmezden gelebilir hatta buna sizde katılabilirsiniz. Hatta o hayvanları üzerinize veya ayağınıza giyebilirsiniz. Siz daha medeni yaşayın diye onları yok edebilirsiniz de. Bunun adını da uygarlık diyorsunuz! Bu tecavüz kültürü aslında yeni değil sadece zaman zaman ismini değiştiriyor. Ve her geçen gün daha da ahlaksızlaşıyor.
Doğaya aykırı olarak evcilleştirilen bazı hayvan ve bitki türünün sonu geldi ve gelmeye devam ediyor. Ağaçların yerine medeniyet göstergeleri binalar inşa ediliyor. Gezegen üzerinde tüketilebilir herşey tüketiliyor. Sınırsız bir enerji kaynağı yok. Halen tükenmediği asla tükenmeyeceği anlamına gelmiyor bunun için herkesin profesör olmasına gerek yok.
Tüketim kültürü gelmiş geçmiş en vahşi kültür.. Bu kültüre sahip bireylerin vahşilik kaygısı yoktur. Olabildiğince daha fazlasını tüketme kaygısı vardır. Daha çok.. daha çok.. daha çok.. Bunun adı uygarlık.. bunun adı teknoloji, bunun adı ilerleme..
Komik olansa şu..Bu gezegeni sömüren teknolojinin başka gezegenlerde yaşam aramaları.. Gerçi geleneksel toplulukların bir kuralıdır, bulunduğun yerde tüketilecek herşey tüketilmeden orası terkedilmez. Daha komik olanı ise, 'yeşil' adı altında çevreci olanların asıl tahribatı verdiği gerçeği. Aklınıza kapitalist sistem parçası banka, şirket, örgüt, sosyal organizasyonları getirin. Hepsi çevreci.. Hepsi size öyle olduğunu kanıtlamaya, iyi olduğunu göstermeye çalışıyor. Çıkar amacı herşeyi geçen bu sistemler yeri geldiğinde çevreci olduğunu belirtmek için yeşili kullanır. Kandırmaya çalışırlar, hoş herkes buna inanmaya dünden razı ama.. Ama asıl gerçek şu ki kapitalist sistemde yeşil, paranın rengidir.
Herkesin şunu bilmesi gerekir, bu gezegen ve içindekiler, canlılar bize ait değil. Biz bu gezegene aidiz ve bu gezegenin kurallarıyla yaşamalıyız. İnsan işgali bu gezegeni bir günde tüketmedi ama bu gezegende yaşayan düşünceler, açgözlülük, saygısızlık ve tecavüz kültürü her gün bu gezegenden birşeyler alıyor.
Peki bu böyle mi devam edecek? Neler yapılıyor buna karşılık?
Bu uygarlığın patlamasının zamanı geldi geçiyor. Bugün bunun soft bir bilinçle protesto edilmesi kesinlikle düzeni değiştirmeye etki etmiyor. Bunun karşısında direniş gösteren kitle yumuşak bir güçle demokrasi çukurunda debelenmektedir. Sistem bu direnişleri kolaylıkla pasifize edip, dişini söküyor. Çünkü endüstriyel uygarlıktaki yaşam biçimi, olabildiğine vahşiliğe ve şiddete dayanıyor. Buna karşılık şiddetsiz veya ikna yöntemleri tehlikesiz bir protestodan öteye gitmiyor. Herşeyden önce bilinç ve yaşadığın gezegeni sahiplenme, daha sonra örgütlü bir direniş ile çevreyi sömüren sistemi yıkmak.
En nihayetinde bundan yıllar sonra, karşı çıkılmadığı sürece yok olan ekosistemin hesabı size sorulacak sisteme, hükümetlere veya şirketlere değil..
Yorumlar
Yorum Gönder