SANSÜRSÜZ!
İnsanlık tarihi bilinmeyenleri günyüzüne çıkarmak suretiyle günümüze kadar uzun ve meşakatli bir yol aldı. Yolda önüne çıkan tüm engellere rağmen bilginin gücü ağır bastı ve bizi modern dünya istasyonuna ulaştırdı. Vardığımız en son durakta bizi ilk geldiğimizden çok farklı bir dünya karşıladı. İnsan eliyle yaratılmış bu koca kavram karmaşası, bilginin sırtına dayanmış olsa da aslında çoğu bilgiyi de bizden sakladı ve saklamaya devam ediyor..
Bilginin özgür ve halka açık olması alternatif olarak sarıldığımız demokrasi rejiminin vazgeçilmezidir. Her yönetimin buna karşı olan hassasiyetlerinin farklı olduğunu görüyoruz. Buna karşın insanlığın bilgiye olan muhtaçlığı ve iştahı tüm kuralların üstünde bir yer edinmiş. Beyin ile bilgi arasında hiçbir duvarı sıva tutmamıştır.
Bir insanın bilgiyi reddetmesi fiili eylemlerin ötesinde psikolojik baskının stratejik olarak yönlendirilmesi sonucu kitlelerde filizlenir. Kitlelerde yaratılmış yoğun atalet hali bazı gerçekleri reddetme, görmezden gelme gibi çok da hümanist olmayan sonuçlar verir.
Gerçekler demişken..
Gerçekler elbetteki öznel varsayımlardır. Artık hayat şartlarımıza uyum sağlayan oluşumlar tabi ki de kapitalist dünyanın esas 'gerçekleridir.' Ve bizim de gerçeklerimiz bukalemunu kıskandıracak şekilde renk değiştirmekte.!
Buna bir örnek vermek gerekirse televiyonlarda ya da gazetelerde gördüğümüz üzeri buzlanmış cesetler.. Veya toplumun bu kadarını da kaldıramayacağını düşündüğümüz ya da birilerinin kendi aklınca buna kanaat getirdiği 'gerçekler'!!
Üstü örttüğümüz ya da görmezden geldiğimiz her gerçeğe sansür uygulamış oluyoruz. Peki sansür nedir ve neden kullanılır..?
İnsanlar gerçekleri kaldıramayacağı için mi?
İnsanların rahatı bozulmasın diye mi?
Sistemlerin istikrarı için mi?
Yoksa etik kurallar mı?
Cevabı nedir tartışılır ama bir iletinin alıcaya ulaşmasını engelleyen her oluşum ve engel sansürdür. Bir söz, bir fotoğraf veya herhangi başka gerçeklerin çeşitli sebeplerle günyüzüne çıkarılmaması ya da en basitinden yok sayılması var olan bilgiye uygulanan en zalim sansürdür..
Bunun en bariz örneği savaş gibi toplumsal deliliklerde uzuvlarını kaybetmiş, kendi çapından daha geniş bir kan havuzunda yüzen kadın, erkek ve çocuk cesetleri. Basın tarafından yapılan ilk iş bunu buzlayarak kahvaltı sofrasında günün haberlerini saniyeler içinde izleyip geçiştiren kitleye sunmak.
Bu bir sansür müdür? Evet sansür.. Bir zamanlar herkes gibi nefes alan o ölü bedene yapılmış en büyük zulüm ve onun ölümünün gerçekliğini yarı yarıya yok sayan geride kalan insanların midesinin rahatlığı için yapılan teknik ihanetten başka bişey değil.
Belki bunun içindir ki küresel kaoslara karşı duruşumuz üç maymundan öteye geçmiyor. Gerçeklere uygulanan sansürler bizi pasifize ediyor. Gördüklerimize ya da gördüğümüzü sandığımız toplumsal gerçeklere karşı elimizi ayağımızı bağlıyor. Hiçbir acı ne tam olarak gerçek oluyor ne de hayal. Varla yok arasında pas tutmuş duygularımızı, üstü örtülü, buzlanmış,kafamıza çekiçle vurulmayan gerçeklerin kurbanı ediyoruz.
Medya mı insanları yönetiyor, insanlar mı medyayı yönetiyor paradoksunu es geçerek! taleplerimizin toplumsal gerçekleri bilgi edinme yönünde olması kişisel tercihten öte vicdani bir sorumluluktur. Magazinsel zırvalaları izlerken, dinlerken, okurken aklımızın köşesine buzlanmamış cesetleri, istismar, ölü haberleri, açlık gibi daha geniş ve insani gerçeklere kulak vermek en azından bilincinde olmamız gereken sorumluluklarımızı hatırlatır.
Küresel köyümüzde toplumun refahı için bireyselcilikten vazgeçme cesaretini gösterilebilmeli. Sansürün kurbanı değil, sansüre karşı duruş sergilenmeli. Bilgi doğru ve zamanında, 'gerçekler,' tüm boyutuyla insanın beyni ile vicdanı arasında köprü kuracak şekilde verilmeli.
Bir insanın tüm derdi başkalarının acılarına dert yanmak olmasa da en azından magazinsel bataklığın içinde kıvranmanın yanısıra toplumsal gerçeklere de SANSÜRSÜZ bir bakış atmalı.
Not:Kendini ifade hakkına ve düşüncelerini paylaşma hakkına olan inancıma istinaden yazımda otosansür uygulamadım.
Bilginin özgür ve halka açık olması alternatif olarak sarıldığımız demokrasi rejiminin vazgeçilmezidir. Her yönetimin buna karşı olan hassasiyetlerinin farklı olduğunu görüyoruz. Buna karşın insanlığın bilgiye olan muhtaçlığı ve iştahı tüm kuralların üstünde bir yer edinmiş. Beyin ile bilgi arasında hiçbir duvarı sıva tutmamıştır.
Bir insanın bilgiyi reddetmesi fiili eylemlerin ötesinde psikolojik baskının stratejik olarak yönlendirilmesi sonucu kitlelerde filizlenir. Kitlelerde yaratılmış yoğun atalet hali bazı gerçekleri reddetme, görmezden gelme gibi çok da hümanist olmayan sonuçlar verir.
Gerçekler demişken..
Gerçekler elbetteki öznel varsayımlardır. Artık hayat şartlarımıza uyum sağlayan oluşumlar tabi ki de kapitalist dünyanın esas 'gerçekleridir.' Ve bizim de gerçeklerimiz bukalemunu kıskandıracak şekilde renk değiştirmekte.!
Buna bir örnek vermek gerekirse televiyonlarda ya da gazetelerde gördüğümüz üzeri buzlanmış cesetler.. Veya toplumun bu kadarını da kaldıramayacağını düşündüğümüz ya da birilerinin kendi aklınca buna kanaat getirdiği 'gerçekler'!!
Üstü örttüğümüz ya da görmezden geldiğimiz her gerçeğe sansür uygulamış oluyoruz. Peki sansür nedir ve neden kullanılır..?
İnsanlar gerçekleri kaldıramayacağı için mi?
İnsanların rahatı bozulmasın diye mi?
Sistemlerin istikrarı için mi?
Yoksa etik kurallar mı?
Cevabı nedir tartışılır ama bir iletinin alıcaya ulaşmasını engelleyen her oluşum ve engel sansürdür. Bir söz, bir fotoğraf veya herhangi başka gerçeklerin çeşitli sebeplerle günyüzüne çıkarılmaması ya da en basitinden yok sayılması var olan bilgiye uygulanan en zalim sansürdür..
Bunun en bariz örneği savaş gibi toplumsal deliliklerde uzuvlarını kaybetmiş, kendi çapından daha geniş bir kan havuzunda yüzen kadın, erkek ve çocuk cesetleri. Basın tarafından yapılan ilk iş bunu buzlayarak kahvaltı sofrasında günün haberlerini saniyeler içinde izleyip geçiştiren kitleye sunmak.
Bu bir sansür müdür? Evet sansür.. Bir zamanlar herkes gibi nefes alan o ölü bedene yapılmış en büyük zulüm ve onun ölümünün gerçekliğini yarı yarıya yok sayan geride kalan insanların midesinin rahatlığı için yapılan teknik ihanetten başka bişey değil.
Belki bunun içindir ki küresel kaoslara karşı duruşumuz üç maymundan öteye geçmiyor. Gerçeklere uygulanan sansürler bizi pasifize ediyor. Gördüklerimize ya da gördüğümüzü sandığımız toplumsal gerçeklere karşı elimizi ayağımızı bağlıyor. Hiçbir acı ne tam olarak gerçek oluyor ne de hayal. Varla yok arasında pas tutmuş duygularımızı, üstü örtülü, buzlanmış,kafamıza çekiçle vurulmayan gerçeklerin kurbanı ediyoruz.
Medya mı insanları yönetiyor, insanlar mı medyayı yönetiyor paradoksunu es geçerek! taleplerimizin toplumsal gerçekleri bilgi edinme yönünde olması kişisel tercihten öte vicdani bir sorumluluktur. Magazinsel zırvalaları izlerken, dinlerken, okurken aklımızın köşesine buzlanmamış cesetleri, istismar, ölü haberleri, açlık gibi daha geniş ve insani gerçeklere kulak vermek en azından bilincinde olmamız gereken sorumluluklarımızı hatırlatır.
Küresel köyümüzde toplumun refahı için bireyselcilikten vazgeçme cesaretini gösterilebilmeli. Sansürün kurbanı değil, sansüre karşı duruş sergilenmeli. Bilgi doğru ve zamanında, 'gerçekler,' tüm boyutuyla insanın beyni ile vicdanı arasında köprü kuracak şekilde verilmeli.
Bir insanın tüm derdi başkalarının acılarına dert yanmak olmasa da en azından magazinsel bataklığın içinde kıvranmanın yanısıra toplumsal gerçeklere de SANSÜRSÜZ bir bakış atmalı.
Not:Kendini ifade hakkına ve düşüncelerini paylaşma hakkına olan inancıma istinaden yazımda otosansür uygulamadım.
Yorumlar
Yorum Gönder